Kadınlar, Öfke ve Öz-Şefkatin Gizli Gücü
Dr. Kristin Neff’in Fierce Compassion kitabını okuyordum. İnanılmaz bilgiler karşıma çıktı. Bunları okurken kendinden çok fazla parça bulacağına eminim.
Dr. Kristin Neff kültürümüzde kadınlara çoğunlukla açık ya da gizli bir şekilde: “Senin görevin vermek, susmak ve başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak.” öğretildiğimi belirtiyor.
Erkekler cesur ve kararlı olmaya teşvik edilirken, kadınlara seslerini alçaltmaları, fazla istememeleri ve “iyi” olmaları öğütlendiğini belirtiyor.
Bu sadece toplumun bizi nasıl gördüğünü değil, kendimizi nasıl gördüğümüzü de etkiliyor. Ve bunun en önemli sonuçlarından biri, kadınların öz-şefkat düzeyinin erkeklerden daha düşük olması.
Bir erkek fikirlerini net şekilde savunduğunda “özgüvenli” ya da “kararlı” görülüyor. Ama bir kadın aynı şeyi yaptığında “şımarık” ya da “aşırı baskın” olarak etiketleniyor. Bu çifte standart, kadınları sürekli kendini yargılama ve yetersizlik döngüsünde tutuyor.
1400 kişiyle yapılan bir çalışmada erkeklerin %67’si başkalarına kendilerinden daha şefkatli davranırken, kadınların %86’sı başkalarının ihtiyaçlarını kendilerinin önüne koyduğunu söylemiş.
Sadece %5’lik bir kesim kendine daha çok şefkat gösterdiğini ifade etmiş.
Bu sonuçlar, kadınların tarihsel olarak ilişkilerde huzuru kendi ihtiyaçlarını geri plana atarak bulmaya alıştığını ve güç dengesinin kimin ihtiyaçlarının karşılanacağını belirlediğini gösteriyor.
Kadınlar ve Öfke İkilemi
Öfke doğal bir insani duygu. Kitapta küçük yaştan itibaren kız ve erkek çocuklarına farklı muamele edildiği vurgulanıyor. Gerçekten bunu okuduğumda sadece bunu düşünenin ben olmadığını hissettim. Okumak ve bunu araştırıldığını bilmek çok iyi geldi
Erkek çocuklarının öfkesi “tutku” ya da “güç” olarak yorumlanırken, kız çocuklarının öfkesi “dengesizlik” ya da “hırçınlık” olarak görüldüğü belirtiliyor.
Araştırmalar, annelerin oğullarını “kızgın”, kızlarını ise daha çok “üzgün” olarak tanımladığını gösteriyor. Aynı yoğunlukta öfke yaşayan çocuklar farklı etiketleniyor.
Yetişkinlikte bu, kadınların öfkeyle bağını koparmasına neden oluyor. 525 kadınla yapılan bir araştırmada, çoğu katılımcı öfkeleriyle bağ kuramadığını ya da bu duygudan rahatsızlık duyduğunu belirtmiş.
Dr. Kristin Neff’in belirttiği gibi öKRistfkenin en sık tetikleyicileri ise:
çaresizlik hissi,
görülmemek ve dinlenmemek,
haksızlığa uğramak,
başkalarının sorumsuzlukları,
istenen değişimlerin gerçekleşmemesi.
Ama öfkeyi bastırmak, onu yok etmiyor. Bedende birikiyor: kaslarda gerginlik, kronik yorgunluk, baş ağrıları ya da birdenbire patlayan öfke nöbetleri olarak geri dönüyor. Ve bu döngü, kadınları daha da güçsüz hissettiriyor.
Öfkeyi Bastırmanın Bedeli
Araştırmalar gösteriyor ki, öfkeyi bastırmak ve kendini sert şekilde eleştirmek:
depresyon riskini iki kat artırıyor,
panik atak ve anksiyete bozukluklarına yol açıyor,
yeme bozukluklarını tetikliyor,
bedende kronik stres, kortizol artışı ve iltihaplanmaya sebep oluyor.
Yani aslında “kontrolü kaybetmeyelim” diye susturduğumuz öfke, hem ruhsal hem de fiziksel sağlığımıza ciddi zarar veriyor.
Öz-Şefkatle Bütünleşmek
Kendimize şu soruyu sormak dönüştürücü olabilir:
“Şu anda neye ihtiyacım var?”
Bazen cevabı şefkat, dinlenmek ya da kabul görmek olabilir.
Bazen de sınır koymak, sesimizi yükseltmek ya da adalet talep etmek.
Her iki yüzüyle öz-şefkati kucakladığımızda bütünleşiriz. Hem kendi ihtiyaçlarımızı görür, hem de başkalarıyla daha sağlıklı ilişkiler kurarız.
Öfken bir hata değil
Eğer öfkelendiğin için kendinizi suçladığın olduysa bil ki: öfken bir hata değil, bir sinyal.
Sana neyin yanlış olduğunu, hangi ihtiyacının karşılanmadığını ya da nerede adaletsizlik yaşadığını gösteriyor.
Kadınların öfkesini bastırmak yerine öz-şefkatle dinlemesi, sadece onları iyileştirmez. Aynı zamanda ailelerinde, işyerlerinde ve toplumda dönüşümün kapısını aralar.